Hayal

    Sabah uyandığında yapayalnızdı. Burnunda sevdalı kokular tütüyor, kar beyazı düşlerini özgür bırakmayı düşünüyordu. Yeni uyanmış olmasına karşın; öylesine yorgun ve bitkindi ki, kollarını kaldırmaya gücü ve hatta kalbinin atmaya yetecek mecali de yoktu. Pencereye yöneldi, hafifçe perdeyi araladı, bir süreliğine dalgın sabah güneşinin alev alev düştüğü uzak ovaları, dağları izledi. Pervazdan içeri bir ıslık eşliğinde giren rüzgar burnun direklerinde tarifsiz, özlem dolu fırtınalar koparmış olmalı ki bir çırpıda giyinip soluğu dışarıda almak istedi. Merdivenin başına gelip aşağıya ineceği sırada evin karanlığı üzerine çullandı, saldırgan bir hırsız gibi ne var ne yok götürecek gibiydi o anın ışıksızlığı. Tutunduğu küpeşte tek dayanağı , yegane desteğiydi. Kapalı gözlerinden bir damla yaş süzüldü dudaklarına can suyu gibi.  Lavanta çiçeklerinin deniz gibi dalgalandığı, o mis kokulu kırlarda yürümek istemişti oysa sadece.

    Zor da olsa toparlandı, gönül koyduğu kırlara koşacaktı ne de olsa. Yanına iki domates, iki salatalık, iki dilim peynir, iki sandviç, birkaç tanecik de eşek zeytini aldı koyuldu yollara. Ha bir de umutlarını yüklemişti sırtına…

    Kapıdan dışarı çıktığında ıssız bir sessizlik sardı her tarafı; rüzgar susmuş, kuşlar susmuş, doğa susmuştu. Bir süre ufka baktı, gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı içine, işte o an; tüm bestekarların kıskanacağı muhteşem bir  senfoni yankılandı kulaklarında; rüzgar yine coşmuş, bir kelebek gibi kanat açtırmıştı adeta. Zaman bile o acımasız çarklarını durdurdu. Ne kadar yol kat ettiğinin farkında bile değildi, üstelik gözünde büyüyüp de hiç aşamadığı tepeleri bile aşmış; vaat edilen  topraklara ulaşmış kadar da mutluydu.

    Bir süre sonra; sanki bir Monet tablosuymuşçasına izleye kalacağı, kır çiçekleriyle dolu bir yere geldi. Kollarını açtı, denizin engin sularına dalar gibi attı kendini çiçeklerin ortasına. Uzunca bir süre sere serpe yerde kaldı, gözleri maviliklerde çakılı bulutlara daldı. Her bulutta aşkının silueti. Çantasından azığını çıkardı. Bir parça kendi önüne, bir parça karşısına…


    “İşte burası sevgilim. Artık sokak aralarında sıkışıp kalmış ve nereden çıkacağı belli olmayan, umut, sevgi, yaşam sömürgenleri arasında değil; kuşlar kadar hür ve özgürüz. Birbirimizden uzak düştüğümüz, kirpiklerimizi nemli, dudaklarımızı titrek, dizlerimizi dermansız bırakan; ateşimizi, tutkularımızı, sevdamızı tüketen hiçliklerde değiliz.” HKNPLT







Yorumlar