Hep bir şeylere inanır, inandırılırız dün, bügün ve yarın
arasında kürek çekip dururuz, umut ederiz, hayal ederiz lakin kendimize bile
itiraf edemeyiz. İçimizde bir ses; aşkın ve öfkenin, başka bir ses ise mutluluğun
ve kederin düetini seslendirir durur. “Destansı hikayelere hep hayran
kalmışımdır, muhtemelen yaşamamış ve yaşayamayacak oluşumdan olsa gerek.” deriz.
Oysa kim istemez inandığı ve hayal
ettiği değerin peşinden koşmayı, hayatı boyunca unutamayacağı kendi destanını
yazmayı. Cesaret, cesaret daha fazla cesaret ve o cesareti besleyen esarete
düşmemiş bir yürek… Kendi dört duvarına
hapsolmuş bir ruh dışarıdaki ışıktan habersiz kalıyor ister istemez, hal böyle
olunca da kendi ışığıyla bir yere kadar aydınlanıyor ruh.
Oysa tüm renklerini çizebiliriz hayatın, renklere anlam
katan o aydınlık ışığın huzmelerini yansıtabiliriz bir tuale yada ne bileyim
hiç bitmemesiye bir dizi senaryosu yazabiliriz doludizgin akıp giden. Bir beste
yapabiliriz doğanın tüm seslenin senfonisini bir pınardan ruhlara doldururcasına.
Hayatı kolaylaştıran, iz bırakan icatlarda yapabiliriz üstelik. Varlığından şikayet
ettiğimiz ve dönüşümünden korktuğumuz, üstüne üstüne yıkılan bir kalabalıkta kendini
bulacağını hangimiz düşünebildi ki.
Hadi buyur el alem ne der şimdi.
Böyle de bir söz var işte içimize içimeze işlenen,
işletilen. Sahi el alem kim ya! Kimin umurunda yada kimi ilgilendirir? Üç beş kıraate
seni meze etmekten başka neye yarar bu çoğul gereksiz varlıklar sürüsü? Kendi
ahkamlarına kendilerinin bile inanmadan şişirip patlattıkları boş nefesleri
tüketen kocaman bir balon…
Çocukları neden seviyorum biliyor musunuz? Yalansız, yalın
bir ruha sahipler çünkü. Mızıkçılıkları var ama bizler gibi kaprisleri yok
şimdilerde buna trip mi deniyordu yoksa. Doğaldır çocuklar; düşleri
rengarenktir, eğlencelidirler ve insanoğlunun en şakacı, en şımarık, en sevimli
ama en saf dönemindedir çocuklar. Hepimiz özleriz çocukluğumuzu fakat aslında
özlediğimiz; hiç kimsenin sorgulamadığı ve el alemi kafasına takmadan, hayallerini
oyunlarına malzeme eden ve o hayatı kocaman bir dünya yapmayı başaran küçücük insanı
özleriz. Hayvanları neden seviyorum biliyor musunuz? Çünkü en vahşi hayvan bile
çocuktaki o saflığı görür.
Var mısınız şimdi; her gün birbirimize hayallerinin peşinden
koşan, unuttuğumuz çocukluğumuzu fısıldamaya?
Hakan Polat.
Yorumlar
Yorum Gönder