İhtilalci Bir Kabadayı… Genç Ve Cesur Bir Paşa



           Durdurulamayan, önüne geçilemeyen cesareti, hırsı ve başarılarıyla; belki de "Kandıralı Sen de Dur" deyimi Kandıralı Mehmet Paşa'dan  gelmektedir.  Bu lafı onurla karşılayın Kandıralı dostlarım.
                                                                                                                                   Hakan POLAT

İhtilalci Bir Kabadayı… Genç Ve Cesur Bir Paşa
Kandıralı Deli Mehmet


“Be yoldaşlar! Biz seçme yiğitler ve pehlivan kıyafetli erleriz. Bir kere gayret ile göz yumup taa şu karşımızdaki ada üzerinde bir uğurdan hücum eylesek bi-avnillahi Teala bir hamlede onları yerinden koparıp tarümar ederiz. Arslan tuzak ile, şahin kapanca ile tutulmaz…”

1806-1812 Osmanlı-Rus savaşlarının önemli bir safhası, 1811’de Rusçuk’ta ve Tuna’nın karşı sahilinde Yergöğü / Yer Köyü civarında meydana gelmişti. Yaşlı Sadrazam Yusuf Ziya Paşa’nın azli üzerine, 10 Nisan 1811’den itibaren yeni Sadrazam Nazır/Laz Ahmed Paşa’nın gözü pek kişiliği ile savaşlar yeni bir hız kazanmıştı. Rusçuk geri alınmış, Ekim 1811 ‘de Sadrazam ve Serdar Ahmed Paşa ordunun büyük bölümü ile Rusçuk’a geçmiş, ordunun bir kısmı düşman karşısında Yergöğü’nde kalmıştı. Bu askerleri, genç ve cesur bir paşa savaşa teşvik ediyor, onlara yüksek cesaret ve moral kazandırıyordu.

“Be yoldaşlar! Biz burada on binden ziyade harb ve darbe kadir ve elimizdeki top ve tüfenk ve esliha-i saireyi (muhtelif savaş araçları) kullanmaya muktedir seçme yiğidler ve pehlivan kıyafetli erleriz.  Bir kere gayret ile göz yumup taa şu karşımızda bizden daha az olan âdâ (düşman) üzerine bir uğurdan hücum eylesek bi-avnillâh-i teâlâ (Allah’ın yardımıyla) bir hamlede onları yerlerinden koparıp târümâr ederiz. Ol vakit karşu taraftaki düşman dahil duramayub iki ordumuzun tarik-i ihtilâtı (bir araya gelmenin yolu) açılır. Arslan tuzak ile, şahin kapanca ile tutulmaz..” diyordu (Cevdet, Tarih, x s.10-11)

Fakat paşanın nasihat ve teşvik edici doğru sözleri tutulmak ve gayrete gelmek şöyle dursun, bazı askerlerin üzerine hücum edeceklerini hal ve tavırlarından anladığından kendisine üzüntü çöküştür.  Artık onlara nasihatten vazgeçip, derhal kendine yakın askerlerden yetmiş kadar fedai yiğit ile gizlice anlaşarak bir gece Ruslar’ın Tuna sahilinde bağlı olan dubalarını basıp, içindeki düşmanı öldürüp, palamarlarını kesip çalakürek Rusçuk tarafına kaçmaya başlamışlardı. Ruslar güçlü bir direnişle karşılık verseler de savunmada başarılı olamamış ve cesur askerlerimiz Rusçuk sahilindeki Türk kuvvetlerine sadece iki yaralı ile katılmışlardı. Yetmiş kadar fedainin bu kahramanca girişimi Rusları büyük bir hayrete düşürdüğü gibi yüreklerine de bir korku salmıştı.

Rusları bu denli korku ve endişelere düşüren, onları böylesi bir hezimete uğratan yiğitlere komuta eden paşa kimdi acaba? Bu büyük kahraman, serdar ordusunda görevli gözünü budaktan sakınmayan, asla düşmandan korkmayan, genç mirmiranlardan (Beylerbeyi, Tanzimat’tan sonra mülki rütbelerden Paşa ünvanını taşıyanlara verilen ad.)  Kandıralı Mehmet Paşa’ydı. 

Kandıra, Kocaeli sancağının kuzeyinde, Karadeniz’e yakın, yeşil yumuşak tepeleri, güzel vadileri, yamaçları olan şirin bir kasabaydı. Orhan Gazi’nin silah arkadaşlarından Akçakoca Bey tarafından 1326 yılında fethedilmiş ilk yerlerden biriydi. 1328’de Kandıra civarında 94 yaşında vefat eden Akçakoca, Karadeniz’i ve ovayı gören Baba Tepesi’ne defnedilmiş  ve Kandıra Fatihi olarak tarihe geçmiştir.  Günümüzde yıkılmış olan ve adına inşa edilen cami hiç çivi kullanılmadan, birbirine geçen ahşaptan yapılmış. Yine bugün aynı yerde adına inşa edilen anıt yılın her günü ziyarete açık ve yüzyıllardır anlatılan efsanevi  hikâyesine tanıktır.  Anıt mezarın tam karşısına isabet eden tepede de fetihte şehit düşen, Akçakoca’nın üç silah arkadaşının mezarları bulunur ve o nedenle de buraya “Üç Beyler Tepesi” denir.

Kandıra halkı, ilk fetihten beri, hiçbir yabancı istilası görmeden Selçuklu ve Osmanlı gelenek, görenek ve töresini yüzyıllarca sürdürmüştür. Halkı dürüst, Müslüman, yardımsever ve vatansever insanlardır. Osmanlı savaşlarında ve deniz mücadelelerinde Kandıralı yiğitler daima bulunurlardı. Yüzyılların biriktirdiği çok zengin bir folklorik kültüre sahiptirler. Mahalli oyunlar, şiirler, türküler, maniler, masallar, ninniler; Oğuz, Türkmen ve Yörük hayatının izlerinin taşır. Bu zengin, sözlü edebiyat bölge insanının kültür seviyesinin yüksekliğini ve ince zevkini , sağduyusunu hissettirirdi.  Birçok sosyal olay, savaş, kıtlık veya eşkıyalık hareketleri şiir, türkü, mani ve masallarda yankılanır, kahvehanelerde şairlerce terennüm edilir, Kandıralı hanımların da bu toplantılarda terennüme katıldıkları bu zengin bu sosyo kültürel yapı genç kızlar tarafından udla çalınıp dillendirilirdi. İşte bu canlı ve içten Kandıra türkülerinden biri.

Üç güzel oturmuş of
Gergefein işler aman aman
Gergefin üstüne a yarim
Dökülür yaşlar.
Herkes sevdiğine of
Çevre bağışlar aman aman
Hergün ağlarım
Ağların da ay efendim
Bir de söylerim…

Bu hayat tarzı yüzyıllarca pek fazla değişmeden süregeldi. Sütü, peyniri, yoğurdu, çeşitli tahıl ürünleri, keten bezi tanınmıştı. Geniş ormanlarından elde edilen orman ürünleri yüzyıllarca İzmit ve İstanbul tersanelerine ve halkın yakacak ihtiyaçlarına gönderilirdi. Müslüman ve Gayr-i Müslümlerin bir arada dostane ilişkilerle yaşadığı kasaba geçimini tarım, hayvancılık, gemicilik ve ticaret ile kazanırdı.

Kandıralı Mehmet Paşa işte böyle bir atmosferde doğmuştu. Osmanlı devrinde yetişmiş birçok devlet adamı gibi, Kandıralı Mehmet Paşa’nın doğum tarihi, ailesi, çocukluğu ve gençliği hakkında pek fazla bilgiye sahip değiliz. Anlatılagelen rivayetlere göre çocukluğundan itibaren ata. Cesur, korkusuz ve tok gözlü biri olduğu bilinir. Cesurluğu ve korkusuzluğu nedeniyle “Deli Mehmet” olarak bilinirdi. Büyüdükçe güçlenen Mehmet, Namazgahtaki ulu çınarların altında güreş tutar, kimse karşısında duramazmış. Karadeniz’in latif ve serin esen rüzgarları kandıra kahvehanelerinde Bahriyelilerin maceraları, genç Mehmet’in ruhunda denize ve gemiciliğe karşı derin bir özlem ve heves duymasına yol açar. Kandıra’da bir çok gemici vardı ve ürünler  İstanbul’a genelde deniz yoluyla ulaştırılırdı ve o türküyü her duyuşunda Mehmet bambaşka hisler duyardı.

“Karadeniz gümbür gümbür gümüler
Oğul da yavrum of
Ah gümüler de eski derdim yeniler aman
Kardeşimi alıp giden gemiler
Oğul da yavrum of
Bu dert beni iflah etmez yok eder aman
Karadeniz taştı da derler taşmamış
Oğul da yavrum of.
O yar da bundan geçti de derler geçmemiş aman
Annem benim sandığıma bakmasın aman
Açıp açıp da sandığıma bakmasın  aman.”

Sonunda Kandıra kendisine dar gelir. Henüz bilemediğimiz bir tarihte, büyük bir ihtimalle 18. Yüzyılın sonlarında, kısmetini aramak için İstanbul’a gider. İstanbula hayran kalmasına kuşku olmasa gerek. Mehmet, İstanbul Kasımpaşa da bahriyeli olarak görev bulur. Evi Galata dadır.  Galata o dönemlerde  namlı kabadayıların, çeşitli milletlerden gemicilerin, meyhanelerin, gizli fahişelerin, Levantenlerin, yabancı tüccarların ve konsolosların oturduğu kozmopolit bir semttir. Sert, kabadayı mizacı ve cesareti sebebiyle Mehmet’in namı ve ünü bölgede yayılıyor “Bahriye’de Kandıralı Mehmet” denince yürekler ürperiyordu. “Balta” lakaplı bir eşkiyayı da kavga da öldürünce ünü daha da artar. Haksızlığa uğrayanlar ona koşar. Bu arada III. Selim’in son yıllarında (1807) Kaptan-ı Derya olan Cezayir ocağından yetişmiş, Mısır’da bulunmuş,  Cezayirli Seyyidi Ali Paşa mizacen Kandıralıya benzeyen biridir ve Kandıralı Mehmet Seyyidi Ali Paşa’nın takdirini kazanır, onun güvendiği adamlardan biri olur...( Cevdet Paşa’nın anlatılarından )

Kandıralı Mehmet, Tersane-i Amire de çavuş görevine devam eder ve Galata’da yaşarken, 1808 yılında İstanbul’da meydana gelen bir isyan sırasında yıldızı biraz daha parlar. Kader onu ummadığı maceralara sürüklemeye başlar.

Sultan II.Mahmut’un ilk saltanat yılında Alemdar Mustafa Paşa’nın sadareti sonunda Yeniçeriler isyan çıkarırlar. Birçok Yeniçeriyle birlikte Sadrazam da hayatını kaybetmiştir. (16 Kasım 1808). Kentin birçok yerinde, yeniçeri ayaklanmaları, yangınlar, yağmalamalar ve tahripler oldu. Halk büyük bir korku ve panik içindeydi. Devlet asilerle görüşmelere başlamış ve isyan yatışmak üzereyken 19 Kasım 1808 günü Galata, Tersane, Kasımpaşa semtlerindeki bir çok kabadayı ve külhanbeyi Kandıralı Mehmet’in önderliğinde, biraz da onun namından cesaret alarak yürüyüşe geçerler. Yatışır gibi olan isyan yeniden alevlenir. Osmanlı tarihine “Sergerde-i eşkıya” olarak anılmaya başlayan Kandıralı Mehmet ve emrindeki adamlar Tophane ve Tersaneyi ele geçirir. Bazıları karşıya geçip atmeydanına gelir. Bir grup da Levent Çiftliği ve Selimiye’yi ele geçirir. II. Mahmud’a güvensizliklerini bildiren grup Alemdar Paşa’nın cesedini bulup onu sokaklarda sürür. Kaptan-ı Derya Ramiz Paşa, Kadı Abdurrahman Paşa, Tersane Emini ve diğerleri kaçar.

Alemdar Mustafa Paşa sedaretinde, Kandıralı Mehmet’in sevdiği, güvendiği Cezayirli Seyyid Ali Paşa azledilmiş, Silistre valiliğine tayinine ise şüphe ile bakarak gitmek istememişti. Bundan dolayı vezareti kaldırılarak Bursa’ya sürülmüştü. İhtilalin önderi Kandıralı Mehmet, bu gelişmeler üzerine bir adamını Bursa’ya göndererek Ali Paşayı İstanbul’a davet eder. Ağa Kapsında görüşürler ve tersanede kaptanlık makamına oturur. Üç gün sonra II.Mahmut ister istemez boyun eğer ve İstanbul Kaymakamı memiş Paşa’yı Sadrazam, Seyyis Ali Paşayı da Kaptan-ı Derya olarak atar. (3 Şevval 1223 – 22 Kasım 1808)

Seyyid Ali Paşa, ikinci defa Kaptan-ı Derya olmasını sağlayan sadık adamını unutmaz. Mükafaten Kandıralı Mehmet’i Tersane Kethüdası olarak seçer. Mehmet artık tersanenin ikinci söz sahibi adamı olur ve “Tersane Kethüdası Kandıralı Mehmet Ağa” olarak anılır.

Eski kaptan-ı Derya Ramiz Paşa Tersane Reislerinden İnce Bey, Behiç Efendi ve bazı yakınları isyan sırasında Rumeliye kaçmışlardı. Bunların takibi ve cezalandırılması işi Katpan Paşa’ya havale edilmek istendiyse de, Seyyid Ali Paşa buna yanaşmaz ve Kandıralı’ya tuğ ve mirmiranlık vererek onu “Paşa Kethudası” ünvanına getirerek kaçakların takibi , yakalanması ve Rumeli nizamına memur kılar. (Aralık 1808) Rumeli’nde dört beş âyan’ın kendisine yardımcı olması için ferman çıkartılır. Emrine tayin edilenlerin en tanınmışı Yılıkoğlu Süleyman Bey’di. Kandıralı Mehmet Paşa, Yılıkoğlu’na kapıcıbaşlık görevini verir. Devlet düzeninde henüz mirmiran olan birinin kapıcıbaşlığa atanması pek hoş karşılanmasa da Kaptan Paşanın ısrarı ile kabul edilir.

Kandıralı ve Yılıkoğlu, daha sonraları Tuna Seraskeri olan Hüsrev Mehmet Paşa’nın emrine verilerek Rusçuk’a kaçan Ramiz Paşa’nın üzerine yollanır.  Ocak 1809 tarihli bu konudaki bir fermanda, Kandıralı Mehmet Paşa’dan “Kemal-i gayret ve sadakat ve rızâcuy ve şecâ’atle şöhret şiar” olarak bahsedilir. (Mühimme Defteri, No 227 S.193)

Kandıralı Mehmet Paşa’nın en önemli hizmetleri, 1809 – 1813 yılları arasında rumeli’de geçer. O dönemde, Rumeli’de birçok asi blunurdu. Osmanlı-Rus savaşları Tuna boylarında, Silistre, Rusçuk gibi yerlerde devam ediyordu. Kandıralı Mehmet Paşa;  Yılıkoğlu, Gavur Hasan, Ahi Çelebi, Hasköylü Emin Ağa, Zağra-i Atik Mehmet Ağa ile birlikte cepheyi dolaşırdı.

Asıl görevi, Ramiz Paşa, Kadı Abdurrahman Paşa, Behiç Efendi ve İnce Bey gibi firarilerin yakalanması ve idamı olan Kandıralı bu arada Sadr-ı esbak Mustafa Paşa’nın haznedarı Köse Ahmet ve Pınarhisar eski ayânı Hacı Ali’nin de yakalanmasıyla da görevliydi.

Mart 1809 da kendisine Rumeli Beylerbeyliği ünvanıyla Akşehir Mutasarrıfı olacağı tebliğ edilmiştir. Rusçuk cephesinde Rusçuk seraskeri Elhac Behram Paşa ve Rusçuk muhafızı Aydın Paşa ile özverili bir şekilde çalışan Kandıralı düşman karşısında çok zorluklar çeker. 1811 yılında usçuk ve Yergöğü savaşlarında cansiperane çarpışmış ve yukarıda bahsettiğimiz gibi yetmiş asker ile savaşı şekillendirmesi herkesin hayranlığını kazanmıştı.

5 Eylül 1812 de Sofya seraskerliğinden sedârete tayin edilen Hurşid Ahmet Paşa zamanında Kandıralı’nın hareketli ve başarılı çalışmaları sürdü. Misivri Muhafızlığına tayin edildi ve tekrar orduya döndü. Sadrazam Hurşid Ahmet Paşa kendisini beğeniyordu. Bu takdir sonucunda Kandıralı Mehmet Paşa’ya Çorum’a gidip ikamet etmek üzere liva-i mezbur tayin edildiği bildirilir. Sadrazamın Nisan 1813 tarihli fermanında Kandıralı hakkındaki olumlu düşüncelerini görmek mümkün.

II Mahmut  bu ihtilal önderine karşı sürekli temkinli ve kuşkulu bakmış tarihsiz olarak ve Kandıralı’nın İstanbul’a geldiğini bildiren bazı arzlara yazdığı hatt-ı hümayunlarında bu düşüncelerini anlatmıştır. Tahminen 1812 veya 1813 yılına ait bir arzında  II Mahmut “Kaymakam Paşa, mucibince tahkik edüb tarafıma takdim edesin” diye yazmış, başka birindeyse “Hafice (gizlice) taharri olunsun” buyruğunu vermişti.

Tarihçi Cevdet Paşa yazılarında şöyle bahseder; “…yine bu esnada mirmirandan Rumeli Beylerbeyliği pâyelülerinden meşhur ve yirmialtı senesi vekâyil zeylinde âsâr-ı cür’el ve cesareti mezkür olan Kandıralı Mehmed Paşa dahi Çorum sancağı ile mesrür edildi”  (Cevdet, Tarih, 10, s100)

Çorum eski ayânı Cückoğlu Hasan ve kardeşi Hacı adlı kişilerle orada mücadele eden Kandıralı İskilip kazası voyvodalığını zapt için kasabaya adamlarını gönderdi. İskilip’e gitmemesi emrine rağmen kasabaya girmesi ve hakkındaki şikayetler üzerine sadrazam Çorum’dan azlini ve bir adaya sürgün edilmesini  ve rütbesinin kaldırılmasını padişaha sundu. (1814)

Hareketli, canlı savaş meydanlarının cengâveri Kandıralı Mehmet Paşa’ya bir adaya (İstanköy)  sıkışıp kalmak zor geldi. Bu cesur ve maceracı adam kendini adeta kapana sıkışmış hissediyordu. Etrafında 50-60 kişilik bir grup vardı. İstanköy halkı ile de pek geçinemedi. Hakkında yine şikayetler oldu. Kendisinin başka bir adaya gönderilmesini istediler.  Kandıralı’nın cesaret ve yiğitliğini takdir eden devrin önemli devlet adamlarından biri olan Silistre Valisi Rüştü Paşa 1816 da gönderdiği bir arzında Kandıralı Mehmet Paşa’nın affını ve Rumeli’nde  yanında görevlendirilmesini istedi ise de II:Mahmut buna onay vermeyip hatt-ı hümayununda “Kandıralı itlak olunmaya tahrir edesin” der.  Yaşadığı sürgün yıllarında onu takdir eden devlet adamlarından Kaptanı Derya Mehmed Hüsrev Paşa da ziyaret etmiş sıkıntılarını gidermek için maddi ve manevi destekte bulunmuştur.

Sürgün sıkıntılarına daha fazla dayanamayan kandıralı Mehmet Paşa, 19 Temmuz 1816 da İstanköyde yaşamını yitirdi. Ölümü,  ayrı bir yazı olacak kadar uzun olaylar zinciridir. Cumhuriyet Döneminde Kandıra’dan birçok ünlü devlet, siyaset, bilim, sanat, ticaret adamı yetişti. Asırlar süren Osmanlı Devleti tarihinde, Kandıralı Mehmet Paşa doğduğu kasabanın adı ile ünlenen ilk ve tek Paşaydı. Savaş alanlarının cesur kahramanı, 1808 İhtilalinin de baş adamıydı...

Prof. Dr. Atilla Çetin'in yazılarından alıntıdır.

Serdar ordusunda memur Kandıralı Mehmet Paşa’nın birkaç adamıyla Galata’daki evine geldiği ve ne için geldiğinin araştırılması hakkındaki padişaha sunulan arz. Arzın üzerinde II: Mahmud’un; “Kaimmakam Paşa! Mucibince tahkik idüp tarafıma takdim idesün “şeklindeki hattı hümayunu (Hattı Humayun Nr.33064) 

Rusçuk Seraskeri El Hac Behram Paşa’ya, Aydın Paşa’ya, Kandıralı Mehmet Paşaya gönderilen harcırah hakkındaki hattı huümayun (Nr.16834)


Sadrazam Hurşid Ahmed Paşa’nın Kandıralı hakkındaki olumlu düşüncelerini padişaha ileten yazısı ve II.Mahmud’un “Gördüm” şeklindeki hattı hümayunu (Nr 34264)



Yorumlar