Olmalı mı, Olmamalı mı?

     Ne garip; bir çırpıda tüketilen hayatlar var bu dünyada yada ne bileyim zamanın karalama defterine dönüştürüverdiği, sıradanlaştırılmış ruhlar. Her gelenin attığı ısırıklar ve giderken koparıp götürdükleri. Süzen gözlerin, göz göz açtığı delikler. Bir zaman sonra çırılçıplak kaldığını sanıyorsun ıslak bedeninle. Canın yanıyor; tenindeki kesitler belirginleşmeye, ruhundakilerse kesiklerse içeri içeri işliyor gittikçe. Üşüyorsun; dudakların pembeliğini yitirip, şah tacı çiçeği gibi morarıyor...

     Her güne ayrı bir sayfa açıp sıyrılmak istiyorsun ama zaten seni tüketen şeyin istediği tam da bu ve farkına vardığında yalnızlığına sarılmaktan başka birşey elinden gelmeyecek kadar da mecalsizliğinin farkında oluveriyorsun. Birkaç tutam müziği küpe ederek kulaklarına, gecenin zifirinde semalardaki çakılı yıldızlara elini uzatıp çivilerinden söküp atasın geliyor, sıkılmış dişlerindeyse geceni yırtan bir çığlık. Yanaklarına düşen çiğ damlacıkları, titreyen dudaklarına kaymaya meyilli yine bu gece ve üstelik yanaklarındaki gamzeleri es geçerek. Çürüyen mutluluğun liğme liğme dökülüyor.

     Derken sabahın o ilk ışıkları patlamış bir cam gibi teninden içeri girip pencerelerine perdeler çektiğin yüreğine saplanıveriyor. Her parçada ayrı bir ışık hüzmesi... Her ışıkta anlıyorsun ki ruhun açlıktan zil çalıyor.  "Yeter lan" deyip; sevilesi, öpülesi bir kadın düşsün istiyorsun aklına artık.

Hakan Polat


Yorumlar